Muharrem ayı Müslümanlar için dînî, tarihi ve kültürel açıdan birçok mesaj barındıran önemli bir zaman dilimidir. İslam tarihi açısından bir milat ve insanlık açısından büyük manalar ihtiva eden Hicret, Muharrem ayında gerçekleşmiştir. İslam tarihinden günümüze kesitler ve mesajlar taşıyan Aşure, 10 Muharrem de idrak edilmektedir. Hicret, Aşure ve Kerbelâ, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, hangi dînî-kültürel alt kimliğe ya da mezhebî ve meşrebî yapıya mensup olursa olsun, bütün Müslümanlar için önemli ortak noktalar ve duygular ifade etmektedir.
Hicri 61 yılının 10 Muharrem gününde Kerbelâ’da, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in, “dünyanın iki çiçeği”, “cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ciğerparelerinden biri olan Hz. Hüseyin ve çoğu Ehl-i Beyt’ten 70’den fazla insanın şehit edilmesi Muharrem ayını bir mateme ve hüzün mevsimine dönüştürmüştür.
Bu elim olay, Allah’a ve O’nun Rasulü’ne iman eden, yüreğinde Ehl-i Beyt sevgisi taşıyan bütün mü’minleri derinden yaralamış, kalplerimizi incitmiş; o günden bugüne bölgesi, kültürü, mezheb ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir. Hz. Hüseyin, bütün mü’minlerin gönlünde taht kurarken, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler tarih karşısında ve vicdanlarda hep mahkûm edilmiştir.
Bugün, Kerbelâ’nın acısını yüreklerinin derinliklerinde yaşayan Müslümanlara düşen en hayati ve tarihi görev, Kerbelâ’yı doğru okumak, doğru anlamak ve ondan dersler çıkarmaktır. Asla tarihin acılarından yeni acılar üretmek ve hüzünleri yeni hazanlara dönüştürmek değildir. Kerbelâ, bütün Müslümanların kalplerini birleştirerek tek bir vicdana dönüştürmelidir.
Kerbelâ’nın bize öğrettiği en büyük mesaj birlik, beraberlik, vahdet ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı hayata dönüştürmezsek, İslam coğrafyasında, hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam edecektir. Bugün Halep’ten Yemen’e, Gazze’den Arakan’a, İslam ülkeleri ve beldeleri adeta birer Kerbelâ olmuştur. Her gün gördüğümüz manzara ve aldığımız acı haberler, tutulan matemler, yaşanan hüzünler yüreklerimizi Kerbelâ’ya çevirmiştir.
Öyleyse geliniz aynı imanı, acıyı, özlemi taşıyan kalplerimizi birleştirelim. Yüreğimize Hz. Hüseyin’i alalım, gönüllerimizi birbirimize açalım, kollarımızı muhabbetle buluşturalım, Kerbelâ’nın hüznü kalbimizde kalsın, başka hüzün yaşamayalım. Tarihi acılarımızı, dertlerimizi, İslam’ın izzet ve itibarı adına ferasetle, basiretle, sorumluluk ve duyarlılıkla ele alarak, daha iyi bir geleceğin inşasına katkı sunalım.
Bugün İslam coğrafyasını Kerbelâ’ya dönüştürenler, etnik, mezhep, meşrep kavgalarıyla Müslümanların arasına tefrika sokarak bunu yapıyorlar. Bunun için; ne adına olursa olsun, Müslümanlığın ortak vasfı olan ehl-i kıbleye karşı; nefrete sebep olan, suçlayıcı, ötekileştiren tavır ve davranış içinde bulunmanın, iyiliğimiz ve geleceğimiz açısından hiçbir faydasının olmadığını bilelim.
Kerbelâ’yı anlamak Hz. Hüseyin’i iyi tanımaktır. Elbette Hz. Hüseyin’in yolu, Allah’ın elçisi Muhammet Mustafa‘nın (SAS) yoludur. Hz. Hüseyin’i anlamak; haksızlığın ve zulmün karşısında durmaktır. Hakkın, hukukun, özgürlüğün, adaletin, vefanın, sözüne sadık kalmanın, erdemin yoluna baş koymaktır. Hz. Hüseyin’i sevmek O’nun, uğruna can verdiği değerleri sahiplenmektir. Zira O, tüm nesiller ve çağlar için onurlu bir hayatın ve şerefli bir duruşun muhteşem bir örneğidir. Dolayısıyla Hz. Hüseyin’in asaletini ve ahlakını kuşanmak, O’nun destansı duruşunu ve yiğitliğini gençlerimize ve nesillerimize hakkıyla tanıtmak bizim için bir görevdir.
Bu vesileyle Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri ile birlikte, Bedir’den Çanakkale’ye, İstiklal mücadelemizden 15 Temmuz’a, mukaddesat uğrunda, hak hakikat yolunda en aziz varlığı olan canını feda eden bütün şehitlerimizi, saygıyla, rahmetle, hürmetle, ihtiramla yâd ediyorum.
Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı